22 Kasım 2011 Salı

2011 Tırnak Modası / Nail Polish Trends

Bundan bir kaç yıl önce renkli oje sürmek 'basit'ti. Bir kız ya rakı beyazı ya french ya da bordo oje sürmeliydi başka seçenek yoktu. Birkaç senedir bu önyargı kırıldı ve tırnaklar girebileceği her renge bürünmeye başladı.

A few years ago it was 'cheap' to wear colourful nail polishes. A girl should only use common colours like burgundy or light white. As this prejudice gone the nails started to be in every colour.

Önde gelen tasarımcılardan Chanel'in bu konuya katkısı yadırganamaz. Chanel her sezon farklı renkte ojeleri takipçilerine sundu, diğer markalar izinden yürüdü en son Flormar standlarında bu ojeler alıcıya çıktı. 2012 kışının ünlü tasarımcılardan oje trendleri.

One of the leading designers Chanel... Chanel presents to brand's followers different colours of nail polishes every season and the other brands walk in the footsteps of Chanel. Look into the trend colours of 2012 winter.

Chanel'in özellikle yeşil ojesine bayıldım.
I adore the green one.



YSL'nin renkli 'french'lerini görür görmez denemek istiyor insan.

 As soon as one sees YSL coloures, it arouses the feeling, 'TRY IT!".

Christian Dior bu sezon da vernis denen metalik renkleri kullanmış. Bir zamanlar kullanmaya çekindiklerimizden.

Dior uses this season vernis colours which we beware to use years ago.

20 Kasım 2011 Pazar

Hem ZEKİ Hem GÜZEL / Not Only Smart But Also CHIC.

Elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarımız, ünlü tasarımcıların birbirinden şık kılıflarıyla renkleniyor. 

Famous designers' chic cases colour your smart phones that you have in constant wear.

En yakın dostunuz cep telefonunuza bir şıklık yapmak için birbirinden güzel bu tasarım kılıflara göz atın derim...

In order to make a favor to your Best Friends, Smart Phones, look into this beautiful designer cases.



Marc By Marc Jacobs en fazla çeşidi olan markalardan. Bu renkli kılıflar Türkiye'de ne kadara satılıyor bilmem, ama ABD'den 38$'a sahip olabilirsiniz. Marc Jacobs'un kılıf çeşitleri için tıklayın.

Marc by Marc Jacobs is one of the brands that has various cases. You can own one of these colourful cases only for $38.  Click for Marc Jacobs' cases.



Görür görmez vurulduklarımdan biri Michael Kors'un bu muhteşem clutch kılıfları. Hem cüzdan hem telefon kılıfı. Üstelik ÇOK ŞIK! Yine ABD fiyatı 78$. Michael Kors kılıf çeşitleri için tıklayın.

Love at first sight: These beautiful Michael Kors design is both clutch and case. Besides it is CHIC. Only for $78. Click for Michael Kors cases.




Kate Spade'in renkli kılıfları akıllı telefonunuzun tek ihtiyacı. Çok güzel çeşitleri olan Kate Spade Case'ler ise ABD fiyatıyla 40$. Kate Spade kılıf çeşitleri için tıklayın.

Kate Spade's colorful cases are all your smart phone needs. It costs $40. Click for Kate Spade cases.




Juicy Coutre'u tercih ederseniz yalnızca 28$'a bu şıklığı yakalayabilirsiniz. Juicy Couture kılıf çeşitleri için tıklayın.



Ve Fendi... İtalyan Tasarımcı'nın sizin için tasarladığı bu kılıfla Iphone'unuzu şımartmak istemez misiniz?

Bu birbirinden şık kılıfları, markaların kendi mağazalarından bulabileceğiniz gibi, bir çoğuna Apple Store'lardan da sahip olabilirsiniz.


19 Kasım 2011 Cumartesi

Beyaz İksir: SÜT



Mucizevi besin SÜTün faydaları boy uzatmaktan ibaret değil, bu kalsiyum deposunun onlarca yararı var üstelik haricen kullanımda da eşsiz bir nemlendirici. Şöyle buyrun,




§  Kemiklerin gelişmesine ve sağlam olmasını sağlar.
§  Büyüme ve gelişmeyi sağlar. Vücudu sağlamlaştırır, güçlendirir
§  Kemik erimesini önler
§  Mikrobik enfeksiyonlara karşı etkilidir
§  Mide rahatsızlıklarını giderir
§  Sindirim sistemini düzene sokar
§  Beyne enerji verir
§  Diş çürüklerini önler
§  Kronik bronşiti önler
§  Tansiyonu düşürür
§  Yağsız süt, kolestrolü düşürür
§  Kanserin önlenmesine yardımcı olur
§  Saç ve tırnakların oluşumunda büyük rol oynar.
§  Yaşlanmayı geciktirir.
§  Cilt üzerinde nemlendirici etki yaparak cildin yıpranmasını engeller. 



HER YAŞTA SÜT TÜKETİMİ!

Bebeklik ve çocukluk döneminde süt tüketimi 
Dünyanın en yararlı içeceği süt, insanların doğumlarından itibaren aldıkları ilk besindir. İlk günlerinde annelerinin sütüyle beslenen bebeklere, daha sonraları hem anne sütü hem de hayvani sütler verilir. Süt, bebeklerin narin vücutlarını sağlamlaştırır, güçlendirir.
Çocukluk döneminin ilk birkaç yılının, bir çocuğun gelecekteki sağlıklılığı üzerinde hayati bir önemi vardır. Gıdalar ve gıdaların önemli besin öğeleri, kuvvetli kemik ve diş, sıkı kas ve sağlıklı doku oluşturmaya yardım eden maddelerdir.
Süt, memeden kesilen çocuğun gıdasının önemli bir parçası olmaya devam eder. İki yaşın altındaki çocuklara tam yağlı süt verilmelidir. Çünkü sütteki yağın sağlayacağı enerji ve vitamin A’ya ihtiyaçları vardır. 2 yaşından sonra daha çeşitli gıdalarla beslenmeye başladıklarından diyetlerine yavaş yavaş yarım yağlı süt girebilir.
Ergenlik çağında besinlere ihtiyaç oldukça yüksektir. 12,5-15,5 yaş arasında erkek çocuklar daha hızlı büyürler ve yılda 10 cm’ye kadar boyları uzayabilir.Kızlarda da bu aynıdır. İçinde fosfor ve kalsiyum vardır.

Gençlerde süt tüketimi 
Gençler için sağlıklı bir beslenme düzeni, mümkün olduğunca besleyici değeri yüksek olan çeşitli gıdaları içermelidir. Ergenlik çağında kalsiyum ihtiyacı kemiklerin büyüme ve gelişmesine bağlı olarak özellikle çok yüksektir.
Günde 500ml. süt veya eşdeğer miktarda peynir veya yoğurt, gençlerin kalsiyum ihtiyacını karşılayacaktır. Günlük en az ergenlik çağında 800 ml ve fazlasını içmelidirler. Çünkü kemikleri güçlenir. Küçük bir kase yoğurt veya küçük bir parça peynir bir bardak sütün yerine geçebilir.
Süt aynı zamanda, enerji, protein ve çeşitli vitaminleri de sağlar ve yemek arası içecek olarak dişleri de korur.

Gece Yatmadan 1 Bardak SÜT!
Süt geceleri tüketimi yapıldığı takdirde vücutta yağ yakımını sağlar.
Bedenin uyurken de enerji sarf etmesine yardımcı olur.

Yaşlılık döneminde süt tüketimi 
Süt ve süt ürünlerinin uyumluluğu, çeşitliliği ve besleyici olması, bu ürünleri yaşlılar için de değerli kılmaktadır.
Yaşlı kimselerin besin ihtiyaçları genellikle daha genç yetişkinlerin ihtiyaçları ile benzerdir ve vitamin D dışında 65 yaşın üzerindeki kişiler için spesifik bir tavsiye yoktur. Enerji alımı azaldığında, diğer besinlerin alımı da düşecektir ve yetersiz beslenme riski artacaktır. Çeşitli besinleri baz alan dengeli bir diyet önemlidir.
Süt ve süt ürünleri gıdalara ilgisini kaybeden kişiler için özellikle önemlidir. Süt çeşitli gıdalarda çeşitli pişirme şekilleri ile kullanılabilir. Soslarda, puddinglerde, kahvaltılarda veya soğuk ve sıcak içeceklerde kullanılabilir. Süt ve peynir besleyiciliği arttırmak için diğer gıdalara eklenebilir (çorbalar, püreler gibi). Süt ayrıca,geceleri tüketimi yapıldığı takdirde vücutta yağ yakımını sağlar. Bedenin uyurken de enerji sarf etmesine yardımcı olur.

Süt şişmanlatır mı sorusuna Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Hatice Karaböcüoğlu; “Şişmanlık için önemli olan hiçbir şeyden fazla tüketmemek, üstelik kalsiyum bağırsaktaki yağ emilimini azalttığı için yağ depolamaya engel olduğu bilinir. Kalori hesabı yapıyorsanız  da yağı azaltılmış süt ve süt ürünlerini kullanıp sağlıklı bir şekilde zayıflayabilirsiniz” diyor.
Tüketiminin onlarca faydası olduğu aşikar olan bu mucizevi besinin haricen kullanımında da yadırganamaz yararları var.  Kendiniz, cildiniz için bir iyilik yapın ve hiç değilse ayda gün, SÜT BANYOSU yapın. Neden mi? 



Bazı bölgelerde, anneler bebeklerinin incinen yerlerine süt damlatırlar. Süt çok eski yıllardan bu yana, cildi yumuşatmak ve nemlendirmek için kullanılan eşsiz bir kozmetiktir. Kleopatra’nın da deve sütüyle banyo yaptığından bahsedilir. Gerçekten cildi geliştirmenin ve rahatlatmanın en kestirme yollarından birisi, ona haricen süt uygulamaktır. Cildiniz gergin, kuru veya soluk mu görünüyor? Buzdolabında yarım kilo sütünüz varsa, onu hemen toparlayabilirsiniz. Sütün içinde cilt için çok değerli bir madde olan laktik asit bulunur. Laktik asit cilt tedavilerinde en fazla yararlandığımız hidroksi asitlerden biridir. Cildin en üst tabakasında, diğer asitlerden daha etkili oldukları için, kimyagerler bunlara, ”üstün dereceli asitler” derler. Eşsiz bir nem sağlarlar. Ayrıca cildi derinlemesine temizler, ölü deriyi atmasına yardımcı olur ve yumuşatırlar. Nitekim süt banyolarından sonra cildimiz parlar, rengi düzelir ve esnekliği artar. Sütün içinde bulunan yağlar ve proteinler de önemlidir. Süt proteinleri saçları besler, parlaklık kazandırır. Bu nedenle süt banyosu yaparken diyet süt kullanmamak gerekir.

Özel süt banyosu tarifleri

-Banyo suyunuzu ılıtın, küveti doldurun ve içine 250 gram kadar süt tozu ekleyin. İsterseniz içine yarım yemek kaşığı badem yağı ve birkaç damla da en sevdiğiniz parfümden koyun. Sonra da uzanın ve bu muhteşem karışım cildinize nüfuz ederken, hayatın tadını çıkarın.
-Banyo suyuna gerçek süt koymak istiyorsanız; tam yağlı, yarım litrelik bir şişe yeterlidir.
-Bir başka seçenek de; 2 ölçü süt veya süt tozuna 1 ölçü mısır nişastası ile yarım ölçü yulaf unu ve biraz da aromatik yağ karışımıdır.

13 Ekim 2011 Perşembe

Tırnak kırılmasına benim çözümüm!


Saçı tırnağı cildi için tapan kadınlar (orada olduğunu biliyorum), ergenlikten bu yana onların mükemmel gözükmesi için türlü türlü şey dener. Koca karı ilaçlarıyla evde bir nevi büyüler iksirler yapar mesela. "Yarasa bacağıyla sirkeyi karıştırırsam tırnaklarım mükemmel uzunluğa kavuşabilir, üzerine de kayısı sürersem benden de güzeli yok!"
Ve bir gün, ortalama 20li yaşlarda her kadın birer dermokozmetik uzmanı oluverir başınıza! Kendi içlerinde de dayanışmaları vardır, yeni bir ürün denemeden önce bunu etraflıca kendi aralarında konuşurlar mesela.
Kendimi bildim bileli tırnak soyulmalarımdan şikayetçiyim, ta ortaokuldayken kırılmasınlar diye üzerlerine tereyağı sürdüğümü bilirim. Vitamin eksikliği dediler takviye vitamin aldım. Saç sefadan tırnak cefadan uzarmış ne de olsa! Doğru mu bilmem ama ben gençliğim boyunca cefa çekmemiş olacağım ki tırnaklarımın uzadığını hiç göremedim. Bu sebeple akla gelen herşeyi denedim. Sally Hansen'ın bir ürünü o kadar güzel reklam yapmıştı ki en son gittim onu aldım, ismi Miracle Cure'dü ama flormarın şeffaf ojelerinden tek farkı fiyatıydı.
Bir gün Barselona'da Sephora mağazasında amaçsızca gezinirken, yardımcı olmaya çalışan bir satış görevlisi bana yaklaştı, o anda spesifik bir şey aramadığım halde kendimi soru sormak zorunda hissettim, ilk aklıma gelense tırnaklarım oldu. Görevliye çarpık çurpuk ispanyolcamla tırnaklarımı gösterdim, ve "onları güçlü yap" dedim, aslında "tırnak güçlendirici arıyorum" demek istemiştim. O da elime beyaz küçük bir kutuda bir ürün yapıştırdı. Garip huylarım var evet, görevli ürünü verdi diye ben de almak zorunda kaldım. (Bu nedenle Türkiye'de herhangi bir mağazada satış görevlisi yanıma yaklaşıp "hoşgeldiniz" dediği anda ilk fırsatta o mağazadan çıkıyorum.) Aldığım ürünün üzerinde ingilizce açıklama bile yoktu, tek anladığım onu tırnağımın ucuna sürmem gerektiğiydi. Üstelik satış görevlisinin beni anlamadığını ve saçma sapan bir ürün verdiğini, bunun benim tırnaklarımı daha da mahvedeceğini düşünüyordum. Bir haftada ömrüm boyunca sahip olmak istediğim tırnaklara kavuşmuştum! Bu kadar çabuk sonuç almamın sebebiyse benim haftada 1-2 kez kullanmam gereken ürünü, açıklamasını okuyamadığım için günde beş kez kullanmam olabilir. Bu ürün o kadar etkiliydi ki, tırnak etine değdiği anda tırnak etini sertleştiriyordu. Şimdi kendisi en yakın dostum... Takdim ediyorum; Mavala Tırnak Sertleştirici.
İşin güzel tarafı şu ki almak için İspanya'ya gitmeye gerek yok! Mavala ürünleri satan herhangi bir eczaneden 40-50 tl arası bir fiyatla bu ürüne sahip olabilirsiniz. 

3 Temmuz 2011 Pazar

SESSİZ REFLU DOKTOR DOKTOR DOLASTIRIYOR!


Reflü dünyada sinir sistemi hastalıkları olan şizofreni ve ağır depresyondan sonra insanın yaşam kalitesini düşüren en önemli hastalık. Reflünün belirti veren (tipik) ve belirti vermeyen (atipik) olmak üzere iki tipi vardır. Mide açken rahatlıyorsa, yemek sonrası geğirme hissi oluyorsa, tüm bu belirtiler tipik reflü hastası olduğunuz anlamına geliyor. Ancak bir de sessizce gelen, ayak izlerini göremediğimiz reflü var.  Acıbadem Bakırköy Hastanesi’nde Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Nadir Kaya, sessiz reflü hastalarının durumu hakkında bilgi verdi.

Asit kaçıp yemek borusunun altını yakıyor
Yemek borusuyla mide arasında bir adele yapısı var ve buna “alt yemek borusu sistemi” deniliyor. Bu sistem de mideden yukarı safra asitleri gıdanın kaçışını önlüyor. Eğer burada bir bozukluk olursa mide asiti yukarı kaçıyor yemek borusunun altını yakıyor. Bunada reflü deniliyor, yani yemek borusunun altında hasar oluşuyor.
Hepimizde gün içinde sayısız reflü oluyor. Kilitli bir kapağımız olmadığından gün içinde hareketli adele yapısıyla kapak açılıp gevşiyor.  Sağlıklı insanlarda bu reflü sıklığı ve reflünün  asitin, yemek borusuyla buluşma sıklığı ve bizim buna karşı geliştirdiğimiz savunma mekanizması hasar oluşumunu önlüyor. Reflü olanlarda ise asit daha uzun süre yemek borusuyla temas ediyor.
Reflü yaşam kalitesini bozduğundan çok önemli bir hastalık. Ayrıca tanı konulup tedavi edilmezse, yemek borusundaki hasar ileriki yıllarda kanama, yemek borusu alt ucunda daralma, yemek borusu alt ucunda kanser gibi komplikasyonlara yol açıyor.
Göğüste sıkışma, ritim bozukluğu ve ses kısıklığına dikkat!
Göğüste sıkışma, ritim bozukluğu, ses kısıklığı da reflü belirtisidir. Reflüde başlıca belirtiler;
  • Kusma
  • Ağız kokusu
  • Sık sık boğazı temizleme
  • Ses kısıklığı
  • Kuru öksürük
  • Nefes darlığı
  • Astım
Alerjik kökene dayanmıyorsa genç hastalarda mutlaka reflü araştırılmalıdır. Reflü belirtilerinin hepsinin bir hastada görülmesi de beklenmemelidir.
İş stresi reflü yapıyor
Reflünün tedavi edilmesindeki ana hedef yemek borusundaki hasarı önlemenin yanı sıra, hastanın daha kaliteli bir yaşam standardına kavuşmasını sağlamaktan geçiyor. İş ve okul hayatındaki stres reflüye neden olabiliyor, kişi tatildeyken hiçbir sıkıntısı olmazken, çalışırken reflü mağduru oluyor.  Bu nedenle psikolojik destek gerekebiliyor
Kişiye özel ilaç tedavisi etkili oluyor.
Reflünün ilaçla tedavisinde “proton pompa inhibitörleri” olarak bilinen farklı gruptaki ilaçlar kullanılıyor. Asitin salgıladığı enzimi geriye dönüşsüz olarak bloke ederek 24 saat asitsizlik yaratıyor.
İlaçtan yanıt alabilmek için 14 gün beklemek lazım. İlaç tedavisi ilk 14 gün deneniyor, başarılıysa ve ses kısıklığı, astım ve kalpte ritm bozukluğu varsa en az 6 ay kullanılması öneriliyor.
Bu belirtiler yoksa, sadece sindirim sistemi şikayeti varsa yüksek dozda başlanıp, aylar içinde azaltılıp tedavi sürdürülebilir.
İlaç tedavisinde başlıca iki yaklaşım var.
Birinci yaklaşıma göre, şeker, kalp, tansiyon hastaları nasıl düzenli ilaç kullanılıyorsa, reflü hastasının da her gün ya da gün aşırı, haftada iki üç gün alması gerekebilir. Hastaların bazısı ilaç almadan bir gün bile duramıyor. Eğer bir hasta yüksek dozda ilaçla normal yaşamını sürdürürse tedavi değiştiriliyor, cerrahi ya da başka alternatifler deneniyor. Bazıları da sürekli düşük doz tedaviyle mutlu olabiliyorlar.
İkinci grup bilim adamına göre, ilaç kesilmeli, hasta şikayeti olunca ilacı 15 gün kullanmalı, yoksa bırakmalı.
Bu tür ilaçlar uzun süredir kullanılıyor. Bazı reflü ilaçlarının kalça kırıklarını arttırabileceğini gösteren bazı çalışmalar var. Çok ender bir grupta, bağışıklığı çökmüş hastalarda dikkatli kullanılmalı. Çünkü üst solunum yolu enfeksiyonları bu hastalarda yüzde otuz fazla görülüyor. Proton pompasını bu durumda daha dikkatli uygulamakta yarar var.
Reflü hastasına neler yasak?
Reflü hastalarının diyetlerine uymaları gerekiyor. Başlıca yasakları şu şekilde, sigara, alkol, kahve, çikolata, portakal suyu, greyfurt suyu, domates suyu, sirke, çiğ soğan, pul biber, aşırı yağlı yiyecekler, turşu, acı biber, çiğ sarımsak.

ISTANBUL


Cennet mi? Cehennem mi?
İstanbul, bir yanda görkemli bir tarihe tanıklık etmesi, kültürel zenginliği, jeolojik konumu, öte yanda, gitgide artan nüfusu, sabır sınayan trafiği ve çevre kirliliği gibi olumsuz etkenleriyle, taşı toprağı altın mı sorusunu tekrar tekrar sorduruyor kent sakinlerine.
Selen CAN
Bir Avrupa şehridir İstanbul. Üstelik çoğu Avrupa şehrini geride bırakacak değere sahiptir gerek konumu, gerek tarihi mirasıyla. Nitekim pek değeri bilinmez bu şehrin. Sürekli artan popülasyonun bir arada yaşam savaşı verdiği bir şehirdir, kaliteli yaşam hakkı tanımaz size.


Avrupa’nın en kalabalık şehri
İlçelere göre nüfus
1 Gaziosmanpaşa   1 milyon 13 bin
2 Ümraniye         897 bin
3 Küçükçekmece     785 bin
4 Kadiköy          745 bin
5 Bağcilar         719 bin
6 Büyükçekmece     683 bin
7 Üsküdar          583 bin
8 Bahçelievler     572 bin
9 Kartal           541 bin
10 Pendik           520 bin
11 Esenler          517 bin
12 Fatih            423 bin
13 Kağıthane        418 bin
14 Maltepe          415 bin
15 Eyüp             326 bin
16 Avcılar          324 bin
17 Güngören         319 bin
18 Şişli            315 bin
19 Zeytinburnu      283 bin
20 Sarıyer          276 bin
21 Sultanbeyli      273 bin
22 Bayrampaşa       272 bin
23 Beyoğlu          247 bin
24 Beykoz           242 bin
25 Bakırköy         215 bin
26 Beşiktaş         192 bin
27 Tuzla            165 bin
28 Silivri          125 bin
29 Çatalca           89 bin
30 Eminönü           33 bin
31 Şile              25 bin
32 Adalar            10 bin 
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açıklamasına göre; 1945′te 1 milyon 78 bin nüfusu olan İstanbul, 1950 sonrasında yaşanan patlama ile 1955′de 1 milyon 533 bine ve izleyen dönemlerde de yıllık binde 40- 50 arasında artışla 1990′da 7 milyon 309 bin, 1997′de 9 milyon 199 bine ulaştı ve 2000 yılındayapılan sayımda da 10 milyonun üstünde nüfusa sahip bir şehir oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2007 yılında gerçekleştirdiği “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi” çalışmasında ise, İstanbul’a göçün hâlâ devam ettiği ortaya çıktı. Çalışmada İstanbul’un nüfusunun 7 yılda Bursa şehri kadar büyüyerek 12 milyon 573 bin 836’ya ulaştığı tespit edildi.
Son elli yılda 11 milyon göç alan İstanbul’da 82 ilden vatandaş bir arada yaşıyor. Türkiye’nin adeta mozaik kenti olan şehirde; Sivas’tan Trabzon’a, Iğdır’dan Çanakkale’ye ülkenin dört bir yanından 12 milyon 573 bin 836 kişi yaşıyor. Bunlardan sadece 2 milyon 167 bin 572′si İstanbul nüfusuna kayıtlı. İstanbulluların sayısının fazla çıkmasının sebebi ise birçok vatandaşın nüfus ile ilgili işlemlerini rahatlıkla yapabilmek için çocuklarını İstanbul kütüğüne kaydettirmesi. Şehre göç eden iller arasında ise Sivas, birinci sırada. Kentin genelinde 681 bin 214 Sivaslı yaşarken, onu 516 bin 556 kişi ile Kastamonu izliyor. İstanbul ‘da yaşayan Sivas, Sinop, Bayburt, Ardahan, Erzincan, Giresun ve Kastamonuluların sayısı da kendi illerinin nüfusundan daha fazla.

İstanbul ‘da yaşayanların hemşeri profilini ortaya koyan çalışmaya göre Sivas’ta 638 bin 464 kişi yaşarken, İstanbul’daki Sivaslıların sayısı 681 bin 214. Sivaslıları 516 bin 556 ile Kastamonulular, 455 bin 393 ile Giresun, 453 bin 197 ile Ordu ve 396 bin 840 kişi ile Tokatlılar izliyor. İstanbul ‘da en az nüfus barındıran iller ise 6 bin 957 ile Hakkari ve 7 bin 363 ile Burdur.
İlçelere göre yapılan dağılımda 32 ilçesi bulunan İstanbul ‘un ve Türkiye’nin en kalabalık ilçesi Gaziosmanpaşa ‘da en fazla Sivaslılar yaşıyor. İstanbullular ağırlıklı olarak Kadıköy’de toplanırken, Avcılar ve Küçükçekmece’de en fazla Tokatlılar, Bayrampaşa ve Fatih’te Kastamonulular, Bakırköy’de Malatyalılar çoğunlukta. Üsküdar, Bağcılar, Bahçelievler, Kâğıthane, Sarıyer, Şişli ve Beşiktaş’ta yine Sivaslılar ilk sırada gelirken, Eyüp, Beykoz, Zeytinburnu ve Beyoğlu’nda ise Giresunlular birinci. İstanbul’un en önemli ticaret merkezlerinden biri olan ve Fatih ilçesi ile birleştirilen Eminönü’nde en fazla Mardinliler, Esenler’de Malatyalılar, Güngören’de Trabzonlular, Kartal’da Erzincanlılar, Maltepe’de Rizeliler, Sultanbeyli ve Pendik’te Erzurumlular, Tuzla’da Samsunlular, Ümraniye’de ise Ordulular ikamet ediyor. Büyükçekmece’de Ardahanlılar, Çatalca’da Gaziantepliler, Silivri’de Tokatlılar, Şile’de ise en fazla Kocaelililer yaşıyor. Bu da gösteriyor ki İstanbul, küçük Türkiye olma yolunda hızla ilerliyor.
Yeşil alanlar gri alanlara dönüşüyor. 
Nüfus artışı bir yanda, İstanbul’da her gün bir yeni inşaata başlanıyor. Bir yanda TOKİ, diğer yanda ise özel şirketler, Ağaoğlu, Taşyapı, Kuzu Grup ve diğerleri… Yapılan her yeni sitenin, tuttuğu, tıklım tıklım dolduğu da söylenemez. Şirketler beş bin peşinatla bile ev verir oldu. Satış ofisleri sinek avlıyor ancak inşaatlar artarak devam ediyor. Üstelik devlete ait yeşil alanlar ise sürekli olarak nakit paraya çevriliyor, çoğu alan için milyon dolarlar telaffuz ediliyor. Galataport, Haydarpaşaport gibi projelerle İstanbul’un tarihi dokusu bile tehdit altına alınıyor. İstanbul’un yeşil alanı bol, sahil semti Ataköy’de aynı sebepten birkaç yıldır davalarla başı dertte. Satışa çıkarılmak istenen Ataköy Sahili ve öte yanda Ataköy sakinlerinin direnişi. Mimarlar Odası Bakırköy Temsilcisi Yönetim Kurulu başkanı Ali Hacıalioğlu, Ataköy halkının yaptığı eylemlerin en sonuncusunda; “IMF, Mütahitler ve AKP’nin diretmesi olan satış esasen bir kent suçudur. TOKİ’nin yaptığı işler bellidir. Ataköy’ün yapısına tamamen ters düşen surlarla çevrili Ataköy Konakları ve önünde dünyanın en çirkin yapısı olan bir Alışveriş Merkezi(Ataköy Plus AVM). TOKİ’ye bu ihaleden vazgeçmesini bir kez daha dile getiriyorum” diyerek halk tepkisini dile getirmiştir. Elde kalan bir parça yeşil alana bile sahip çıkılmıyor. İstanbul daha da büyük bir kabusa sürükleniyor.
Eğer çözümün bir parçası değilsen, sorunun bir parçasısın.
Bir İstanbullu olan Op. Dr. Lalehan Kutlay’a göre; “İstanbul gibi deprem riski taşıyan kentlerde yeşil alanların önemi artar. 17 Ağustos’tan sonra evlere girmekten çekinen halk¸ yeşil alanlara sığındı. Her mahallede bir deprem parkı olmalı Türkiye’deki geleneksel planlama anlayışında hızlı ve düzensiz kentleşme¸ çarpık yapılaşma¸ altyapı eksikliği¸ devamlı göç ve benzeri kavramlardan dolayı; yeşil alanlar kentleşme süreçlerinin planlama beklenti ve hedeflerinden bağımsız gelişmektedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal ve kültürel gerçekler ve bunların doğurduğu kaçak yapılaşma¸ her şeyden çok eklektik oluşumların belirlediği bir kent dokusu yaratmaktadır. Birçok yerleşim için geçerli olan bu tipleşmiş kent dokusu¸ yeşil alanların yetersiz kalmasına¸ tasarım standartları açısından çağdaş kentsel yaşamın beklentilerini karşılamayan yeşil alanların oluşumuna neden olmaktadır.” Hukuk Fakültesi öğrencisi Özlem Yanar ise Avrupa’da ki ‘bisiklet’ uygulamasını vurguluyor. “İstanbul gibi karışık bir şehirde ne kadar işe yarar bilinmez, İstanbul halkı bu ve benzeri uygulamalarda henüz bilinçli olmayabilir ancak Avrupa’nın çoğu şehrinde uygulanan Bisiklet istasyonları ve bir yerden bir yere bisikletle ulaşabilmek, hem çevre kirliliği, hem trafik, hem de insan sağlığı açısından önemli ve büyük bir adım olabilir.” Diş Hekimi Alper İçel ise otopark sorunundan yakınıyor. “Her semte yer altı otoparkları yapılmalı, araçlar yolun ortasında geçişi engelleyecek konumda park edilmemeli ve görüntü kirliliği oluşturmamalı. “ İstanbul’da metrobüs tartışmaları ise bitmek bilmiyor. D100 trafiğini altüst eden ‘kolaylık’ metrobüslerin yerine ise gelişmiş çoğu ülkede olduğu gibi yer altı ulaşımında ilerlemek, metro inşaatlarına önem vermek daha gerçekçi bir çözüm olabilir. Bu sıralar Beylikdüzü’ne ulaşması planlanan metrobüs için CHP İlçe Başkanı Ekrem İmamoğlu ‘da benzer düşüncede, “Metrobüs tartışılıyor. Biz daha önce de söyledik. Sorunun çözümü metrobüs değildir. Metrobüs için teklifler alındı ama hala sonuç belli değil. Bize göre yine bu iş hayal. Ayrıca biz buraya metrobüs değil metro öneriyoruz. E-5 bugün trafik açısından zaten çıkmaza girmiştir. ” dedi.